top of page

Sevilla, Hola mi arma!

En büyük sitemim de burdan İspanya'yı Madrid ve Barcelona'dan ibaret sayanlara olsun. Yazın insanların akın akın gittiği İbiza adası ya da Canaria adalarına gittikten sonra İspanya defterini kapatan gezginlere ise aşkolsun.

Bir kez ispanya'nın diğerlerine göre daha ünlü bir şehrinde bulunmuş olabilirsiniz. Ama bu kesinlikle İspanya gezi defterini artık kapattınız anlamına gelmesin. Hata edersiniz. Defalarca gelinebilecek ve her seferinde ayrı bir güzelliğin içinde kaybolacağınız bir coğrafyadan bahsediyorum. İşte öyle güzel, öyle naif yerlerden bir tanesi Andalucia (Endülüs) bölgesinin başkenti Sevilla.

Bana sorulduğunda hiç tereddütsüz cevapladığım İspanya'nın yaşanılası en güzel şehri, eski adıyla 'İşbiliye'. Milattan önce 2. yy'dan bu yana gelişen bir tarihin devamı, eski bir Roma şehri ve asırlarca Endülüslü Müslmanların yaşadığı 21. yy Avrupa kentlerine her haliyle adeta rest çeker halde.

''Gelin bir de beni görün işte o zaman anlarsınız'' diyor, defalarca duydum. Şehir hiç konuşur mu demeyin.

Sevilla'nın tam ortasından geçen Guadalquivir(Vadi El Kebir) nehrine dalıp giden insanlar başka bir şey dinlemiyorlarsa evet konuşur.

Eğer yanılıyorsam Alcazar(El-Kasır) Sarayı'nın o muhteşem bahçelerinde gördüğüm insanlar ne dinliyordu peki?

Ya da şuanki Sevilla Katedralini anlatırken neden eski İşbiliye Ulu Camiinden fırça yerim hep?

Ya da kime sorsaniz gostererir, Santa Cruz meydanındaki eski Sinagog'un olduğu meydanda fotoğraf çekenler resimlerin altına yazdıklarının ilham kaynağı nedir?

Arkamdaki yapı 1248'e kadar Endülüs'e ait bir Camii. Şimdilerde Katedral halini gezerken, zamanında iyiye ve güzele dair edilmiş tüm duaları ya da bu şehir düşerken yaşanmış acıların feryatlarını duymamanız mümkün mü?

Abartıyorsam eğer çıkın şehrin simgesi olan Katedralin 'Giralda' kulesine, bakalım duyabilecek misiniz çanlar çalarken yüzyıllarca okunmuş selalarin sesini...

Hani demiş ya ''Sela'nın sedası cana dokunur dostlar'' diye.

Bunu bir de bu kulenin 35. katını çıktıktan sonra dinleyin. Aslında 100 metrelik eski Camii mineresi olan haleti ruhiyeyle.

Bütün bu duygu yoğunluğu yetmezmiş gibi palmiyelerin ve portakal ağaçlarının eşliginde bu şehirde gezerken, eninde sonunda bir çingene elinde gitarı, dilinde Flamenco'suyla önünüzü kesmesine ne demeli. Onca hissiyatin üstüne tuzla biber vurur gitarın tellerine. Ve inanın Flamenco'nun en güzellerinden, en içlisinden biri de Sevilla tarzında olanıdır. Sevilla tazrı bir başkadır. Sözlerini anlamamanız sizi üzmesin çünkü bu ağıt dolu melodi resmen içinize işler. Ve bir şekilde size ne anlatmak istediğini anlatır. Sözlerini anlamadığınız bir şarkının bütün hikayesini bilerek uzaklaşırsınız ordan.

Yüzünüzde tebessüm bırakacak o kadar çok şey gösterir ki Sevilla, beğenmeyen kimse görmedim. Ama az beğenene rastgeldiğimde durumu 'Maria Luisa' parkındaki güvercinlere izah ettim. Her yerinize konarak kanat çırpan ve yanağınızdan bir buse almadan gitmeyen beyaz güvercinler sayesinde Sevilla'yı hep en güzel hatıraların şehri yapmaya çalıştım.

Bu da yetmediyse aşıkların dilek kilitleriyle süslediği köprülerden geçerken nehirde tekne turu yapan misafirlerim için iyi dileklerimle köprünün demirlerine bir kilit de ben astım.

Endülüs şehirlerindeki insanların kendine ait hitap şekli ve konuşma tarzı sizi şaşırtmasın. Sevilla'da hiç tanımadığınız birine usulca sokulup 'MERHABA' yani 'HOLA' diyecekseniz, Sevilla'lılar gibi 'HOLA Mİ ARMA' deyin, önce size gülümserler.

Yani; MERHABA RUHUM...

Bu şehrin insanlarının selam verme şekli bile bu kadar içten ve samimiyse Sevilla'nın sizde bırakacağı etkiyi gelin siz düşünün.

Netice-i kelam;

Gittiğiniz her yeni yer, gördügünüz her yeni şey, her farklı kültür, her farklı yapı ve her farklı renk, duyduğunuz her yeni söz ve gezerken attığınız her adım,

hayatınıza sağlık ve huzur, yüzünüze gülücük olarak geri dönsün!

Seyir Defteri
En son gönderiler
bottom of page